Ayasofya’daki iş makineleri tartışma yarattı. Bakanlık ve bilim kurulu savundu, eski Bakan Bahattin Yücel sert eleştirilerde bulundu. Peki kim haklı?
İstanbul’un simge yapılarından, dünya mirası Ayasofya Camii’nde yürütülen restorasyon çalışmaları yeni bir tartışmayı beraberinde getirdi. Kubbe onarımı ve güçlendirme çalışmaları kapsamında iç mekâna alınan iş makineleri, sosyal medyada büyük tepkiyle karşılandı. Görüntüler kısa sürede gündem olurken, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile restorasyonu yürüten bilim kurulu üyeleri eleştirilere teknik ve bilimsel açıklamalarla yanıt verdi. Ancak bazı uzmanlar bu açıklamaların yeterli olmadığını savunuyor. Eski Bakan Bahattin Yücel ise bu tür müdahalelerin, gelişmemiş ülkelerde dahi nadiren görüldüğünü söylüyor.
“Bu, İlkellik”
Sert eleştirilerin başında eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel yer aldı. Yücel, Ayasofya gibi özgün tarihi zeminlere sahip bir yapının içine ağır tonajlı iş makinelerinin sokulmasını “ilkellik” olarak nitelendirdi. Bu tür müdahalelerin, gelişmemiş ülkelerde dahi nadiren görüldüğünü belirten Yücel, yapılan uygulamaların telafisi zor zararlar verebileceğini söyledi.
Yücel açıklamasında, “Ayasofya yalnızca bir cami değil; aynı zamanda evrensel bir kültürel mirastır. Bu tür yanlış uygulamalar, tüm dünyanın ortak mirasına karşı bir sorumsuzluk örneğidir. Turizm ve kültür sektöründeki temsilcileri, bu konuda kamuoyuna açık tavır almaya davet ediyorum” ifadelerini kullandı.
“Zeminde Tahribat Yok, Bilimsel Zorunluluk Var”
Kültür ve Turizm Bakanlığı ise yapılan tüm çalışmaların bilimsel raporlar doğrultusunda ve Ayasofya Bilim Heyeti’nin denetimiyle yürütüldüğünü açıkladı. Bakanlık, yapının depreme karşı dayanıklılığını artırmak ve kubbe onarımı sırasında iş güvenliğini sağlamak amacıyla geçici çelik konstrüksiyon kurulduğunu belirtti.
Restorasyon kapsamında kullanılan vinçlerin ve platformların içeri alınmasının teknik bir gereklilik olduğunu belirten Ayasofya Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ahmet Güleç, küçük vinçlerin yetersiz kaldığı noktada büyük makinelerin devreye girmesinin zorunlu hale geldiğini söyledi. Güleç, “İçeriye konulan platformlar dışarıda monte edildi, zemin korunarak içeri taşındı. Bu sistem mozaikleri koruyacak ve taşıma kapasitesi yüksek özel bir zeminle desteklendi” dedi.
Zemin Hesaplamaları Detaylandırıldı
Bakanlık açıklamasına göre zeminde m² başına taşıma kapasitesi 25 ton olarak hesaplandı. Bunun üzerine m² başına 30 ton taşıyabilen çok katmanlı geçici döşeme sistemi kuruldu. Kullanılan en ağır aracın zemine uyguladığı baskı ise yalnızca 6 ton. Yapılan açıklamada, bu sistemin keçe, kum, ahşap karkas, xps, ses şiltesi ve çelik plakalarla çok katmanlı şekilde zemine serildiği ve tarihi mermer döşemelerin belgelenerek koruma altına alındığı belirtildi.
Egzoz gazının iç mekâna yayılmaması için duman emici sistemlerin kullanıldığı, çalışmaların çevreye ve yapıya zarar vermeyecek şekilde tasarlandığı da özellikle vurgulandı.
Teknik Doğru, Toplumsal Anlatı Zayıf mı?
Tartışma yalnızca teknik bir gereklilik meselesi olarak değil, kamuoyuyla iletişim eksikliği ve sembolik hassasiyet açısından da değerlendiriliyor. Uzmanlar, bilimsel gerekliliklerin açık ve şeffaf biçimde anlatılmamasının kamu tepkisini artırdığını belirtiyor.
Ayasofya gibi hem dini hem kültürel hem de mimari olarak özel bir yapının restorasyonunda, yapılanların kadar nasıl anlatıldığı da büyük önem taşıyor. Birçok gözlemciye göre, teknik yeterliliğin sağlanması tek başına yeterli değil; kamuoyunun hassasiyetlerinin de göz önüne alınması gerekiyor.
Tartışma Devam Ediyor
Ayasofya’da restorasyon çalışmaları sürerken, yapılan müdahalelerin kamu vicdanında nasıl yankı bulacağı tartışılmaya devam ediyor. Kültürel mirasın korunması sürecinde, mühendislik hesapları kadar toplumsal duyarlılığın da hesaba katılması gerektiği bir kez daha görülüyor.






