Hunza, Kartepe’de yükselen yeni nesil wellness ve turizm yatırımı olarak longevity odaklı yaşam yaklaşımını lüks konaklama modeliyle bir araya getiriyor. Doğaya uyumlu mimarisi, geniş konaklama seçenekleri ve tamamen kendi üretimine dayanan mutfak sistemiyle tesis, Türkiye’de sürdürülebilir turizme güçlü bir örnek sunuyor. Kişiye özel programlar, kapsamlı SPA ve spor alanları, uzun dönemli dönüşüm paketleri ve fine-dining deneyimi sayesinde Hunza, yalnızca bir konaklama noktası değil; iyi yaşamı merkezine alan bir tesis olarak öne çıkıyor. Hunza’nın kuruluş hikayesini ve longevity yaklaşımını tesis kurucusu Tuğba Ciğerdelen ile konuştuk.
Yazı: Ecem Ercan
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Tuğba Ciğerdelen, 1974 İzmir doğumluyum. Kariyerime iletişim sektöründe başladım. 18 yıl gazetecilik yaptıktan sonra evlenip Kartepe’ye yerleşip, iki çocuk sahibi olup, hayatımı biraz daha stabil hale soktum.
Ben sağlıklı yaşama, wellness’a gönül vermiş bir insanım. Hayatımın o evresinde kendi mesleğimi yapamadığım için ve sağlıklı yaşam, Longevity alanına çok kıymet verdiğim için kariyerimi bu alana yönlendirdim. Uzun süren araştırmalar ve birikimlerin sonunda bir Longevity tesisi olarak Hunza’yı hayata geçirdik.
Longevity sistemini insanlara ulaştırma yolculuğunuz nasıl başladı? Longevity tesisi kurma fikri nasıl şekillendi?
Aslında her şey merakla başladı. Önce kendini, kendindekileri keşfediyorsun. Sonra sistemi merak ediyorsun. Longevity çok büyük bir sistem ve öğrenmek istiyorsun. Eğitimler alıyorsun. Dünyada bu işi yapan tüm merkezleri geziyorsun. Longevity nedir, temelleri nedir, sistem nasıl işler? Bunları görüyor ve yaşayarak öğreniyorsun. Sonra kendine uyguluyorsun, evine, çocuğuna, anne-babana uyguluyorsun. Sistemde neyin doğru, neyin yanlış olduğunu deneyimleyerek görüyorsun. Biz de deneyimleyerek öğrendik.

Bu süreçte de öğrendiklerimizi toplum ile paylaşma hedefiyle önce kadınlara yönelik bir spor tesisi olarak Hunza’yı kurduk. Küçük bir apartman dairesinde yolculuğuna başlayan Hunza ile bugün 8’inci yılımızı geride bırakmış bulunuyoruz. İki katlı, salonunda pilates yaptırdığımız, bir odasını soyunma odası olarak, üst katını ise diyetisyen ofisi olarak kullandığımız bu küçük spor tesisimiz kadınlardan o kadar büyük ilgi gördü ki bir noktada gelen talebi karşılayamaz olduk. Ardından Yahya Kaptan’da daha büyük bir alana, bir villaya geçtik. Hizmetlerimizi de artırdık; yogayı, kardiyoyu, cilt bakımlarını sistemimize dahil ettik. Kendi çapımızda, kadınlara hizmet veren VIP bir tesise dönüştük. Her zaman diyetisyen desteği sunduk, gelen müşterilerin istek ve ihtiyaçlarına uygun hizmet verdik.
Hunza’nın Tesis Müdürü ve aynı zamanda Diyetisyen Türkan Dayıoğlu ile 9 yıldır bu yolculukta birlikteyiz, hatta Longevity bağlantılı tüm kamplara, eğitimlere beraber katıldık, beraber deneyimledik ve öğrendik. Bir yandan farklı beslenme şekillerini öğrenirken, bir yandan da hep aklımızın bir köşesinde olan wellness turizmine hazırlanmaya karar verdik. Bir tarafta Yahya Kaptan’daki sistemi sürdürürken bir yandan da Hunza Tesis’in temellerini atmaya başladık. Öncelikle Türkan ile kendimize bir yol çizdik, wellness’ı tam anlamıyla öğrenmeye karar verdik. Dünyada bu nasıl sistem nasıl işliyor? Kişiler ne bekliyor? Kurumlar ne veriyor? Hepsini gezdik, dolandık. Araştırdık, bulduk, gittik, kamplarda kaldık. Yoga, meditasyon, sağlıklı yaşam kamplarına katıldık. Bu yönde hizmet veren tesislerde kaldık. Kendimizi donanımlı hale getirmek için ciddi zaman ve mesai harcadık. Deneyimleyip, gözlemleyip ne yapmamız gerektiğini, neyi yapmamamız gerektiğini bulduk. Tüm bunların ışığında Longevity yaşamın kurallarından çıkmadan, en uygun olacağını düşündüğümüz bir yapıda ve sistemde bir tesis kurmaya karar verdik.
Hunza’nın misafirlerine sunduklarından kısaca bahseder misiniz?
Hunza’da konaklama, yeme-içme, şirket ve toplantı organizasyonları, Longevity yaşam programları, diyetisyen desteği ve fizyoterapist desteği sunuyoruz. Günübirlik hizmetlerimiz arasında ise SPA terapileri, fitness, yoga, meditasyon gibi seçenekler yer alıyor.
Biz verdiğimiz hizmetle, oluşturduğumuz konseptle Türkiye’de tekiz. Lüksü, konforu ve sağlıklı yaşam konseptini bu denli aynı çatı atında birleştiren başka bir kurum, tesis bulunmuyor. Biz Longevity’nin nasıl olması ve olmaması gerektiğini çok iyi biliyoruz, ruh-beden-zihin bütünlüğünü biliyoruz. Buraya gelen misafirlerimizin gri şehirlerin gürültüsünden, stresinden uzakta özlerine dönmelerini, huzur bulmalarını sağlıyoruz.

Hunza’ya evimiz gibi yaklaşıyoruz. Evimizin hijyeninde, evimize sokmayacağımız hiçbir ürünün girmediği bu konseptte misafirlerimizi ve üyelerimizi ailemizin bir parçası olarak görüyor, onlara her hizmetin, her gıdanın en iyisini sunmayı hedefliyoruz.
Hunza’nın yatırım sürecinden bahseder misiniz?
Hunza’nın projesini 3 yıl önce şekillendirmeye başladık. Projeyi şekillendirirken her şey kendini yenileyerek ilerledi. İhtiyaçlarımıza kulak verdik, buna göre tasarım yaptık. İnşaat 3 yıl sürdü, bugün artık kapılarımızı açtık, misafirlerimizi ağırlamaya başladık ama tesisimizi ve kendimizi geliştirmeye devam ediyoruz.
Projenin her bir noktasında kendi emeğimiz bulunuyor. Yeri geldi, inşaatında dahi çalıştık. Her bir odayı, her terapi odasını, tesiste yer alan tüm birimleri içten dışa kendimiz şekillendirdik. Örneğin bir iç mimar ile çalışmadık, çünkü bizim gördüklerimizi, deneyimlediklerimizi onlar görmediği için ortaya çıkarmak istediğimiz tasarımı tam olarak anlayamadılar. İşte bu yüzden diyoruz ki “doğa fısıldadı, konfor şekillendi.” Doğanın bize verdiklerini kullandık. En büyük mobilyadan en küçük aksesuara her şeyi kendimiz araştırıp, seçip aldık. Misafirlerimize en kaliteli hizmeti sunmak için en kaliteli markaları seçtik Hunza çok lüks fakat sade bir yapı. Bu dengeyi korumayı ve tesisin her köşesinde misafirimize hissettirmeyi hedefledik. Örneğin odalarda tercih edilen kettle’ların markası Simeg, çünkü kolay kolay bozulmaz. Saç kurutma makineleri Dyson, ikram ettiğimiz çay seti bile el yapımı çay harmanları sunan Melez Tea markalı. Misafirlerimizi yün yastık, yorganlarda, alezlerde yatırıyoruz. Araştırdık, en iyisinin bulduk ve Yüncü Teyze’ye yaptırdık.
Yaşam döngüsü devam ettiği müddetçe tesisimizde eksikler çıkacaktır. Onları tamamlayacağız. Misafirlerimizin yorumları bizi şekillendirecek. Sistem içerisinde geliştirilmesi gereken noktaları geliştireceğiz. Evrilmeye, değişime açığız. Biz açık olmalıyız ki misafirimiz de sistemimize açık olsun, mantığındayız.

Hunza, 12 adet konaklama ünitesine sahip. Odaların tasarımında neleri ön plana aldınız, nasıl bir kurgu yapıldı?
Her bir konaklama ünitesini bir oda olarak tasarladık. Doğayı dinledik; ahşap detayları olan taş evler inşa ettik. İç dizayna baktığımızda; öncelikle misafirimizin odaya girdiğinde bir ferahlık hissetmesini istedik. Bu nedenle oldukça büyük, 60 metrekarelik odalar dizayn ettik. Ahşap ve bambu detaylarla, pastel tonlarda bir dizaynla, soft aydınlatmasıyla huzur ve dinginlik sağlamayı, odada vakit geçirmeyi keyifli ve dinlendirici bir hale getirmek istedik. Örneğin yağmur yağarken kitabını açıp, içeceğini alıp, koltuğa uzanıp bütün gününü bu huzurlu ve konforlu ortamda geçirebilirsin. Odanın ortasında, açıkta bir küvet bulunuyor; bana göre bu sistemde bu bir ihtiyaç. Küvette masaj konsepti vardır. Baş masajı, ayak masajı, vücut masajı… Su seni arındırır. Su sakinlik verir. Yatağında uzanırken suyu açıp sesini dinlersin, önce bu şekilde dinginleşirsin. Ardından suya girer, huzur bulursun. Tekrar yatağına geçersin. Hafif bir müzik açarsın… Odalarımızda televizyon bulunmuyor. Koymak istemedik çünkü televizyon olan odalarda “iyi yaşamın” olamadığını gördük. Tesisin tamamında olduğu gibi, odalarda da Yin Yang dengesini yakalamayı hedefledik.

Çok fonksiyonlu fakat butik bir SPA alanınız var. Burayı hangi yaklaşımla tasarladınız?
Her şey ihtiyaca göre ilerledi. En başta bir SPA alanımız yoktu. Süreç devam ederken Türkan, SPA’ya da ihtiyacımız olduğunu söyledi. Uygun bir alanımız vardı, buraya inşa ettik. SPA’daki her birim Türkan’ın yönlendirmesiyle oluşturuldu. “Detoks programı yazdığım kişilerin ödem atması gerekiyor, bunun için saunaya ihtiyacımız var” dedi. Aynı zamanda suyun iyileştirici gücüne ihtiyacımız var dedik, maksimum iki kişi kapasiteli bir hamam inşa ettik. Bununla kişilerin yalnız kalabilmesini, ruh-beden-zihin bütünlüğünü sağlamasını hedefledik. Bir tuz odasına ihtiyacımız olduğunu fark ettik, çünkü “nefes aldırmayı” amaçlayan bir tesis olarak tuz odası kritik bir noktadaydı.

Ayrıca, çok fonksiyonlu bir de spor merkezimiz bulunuyor. Burada kardiyo ve fitness salonumuz, pilates stüdyomuz, grup ders stüdyomuz ve bölgesel incelme odaklı ekipmanlarımızla misafirlerimize ve üyelerimize hizmet veriyoruz. Kangoo Jumps, Pound, Zumba, Bungee Fly gibi farklı disiplinlerde keyifli egzersiz seçenekleri sunuyoruz. SPA alanımızda yer alan kapalı havuzda da Aqua Cycling, Aqua Fitness, Aqua Jumping gibi grup dersleri gerçekleştiriyoruz.


Exclusive restoranınızda özel lezzetler sunuyorsunuz. Hunza’nın sağlıklı yaşam konseptinin lüks restoran anlayışıyla birleştiğini görüyoruz. Bu sistemi nasıl kurguladınız, neleri hedeflediniz?
Hunza Exclusive’de verdiğimiz yemekle misafirimizin hem ruhunu hem karnını doyurmayı hedefliyoruz. Sağlıklı, organik, düzenli ama en önemlisi keyifli bir beslenme sunuyoruz. Hunza’da sağlıklı yaşam ilk amacımız olduğundan bunu restoranımıza da yansıtıyoruz. Sağlıklı yemekler denince akla ilk gelen tatsız, tuzsuz yemekler oluyor fakat biz Hunza’da Şefimiz Halil Gönen ile o sağlıklı yiyeceklerden öyle muazzam lezzetler çıkardık, öyle güzel sunumlar hazırladık ki, en üst düzey restoranlarda tadabileceğiniz menüler oluşturduk. Glütensiz, rafine şekersiz, lezzetini doğallığından alan lezzetler yarattık.

Exclusive restoranımıza lezzetli sunumların yanında tam bir fine-dining deneyimi yaşatmayı amaçladık. Restoranı kurmadan önce Halil Şef ile şehir şehir gezip tüm lüks restoranları deneyimledik, servisi, sunumu, müşteriye yaklaşımı, her şeyin nasıl olması gerektiğini gördük. Bu deneyimlerimizi Halil Şef’in ustalığıyla bir araya getirip üst düzey bir yemek deneyimi tasarladık.
Yavaş ve yeterli kadar yeme konseptiyle, doğal ve organik beslenme yaklaşımıyla “longevity yaşam”ın yeme kısmını gerçekleştiriyoruz.
Restoranınızda organik ürünler kullanıldığınızı söylediniz. Bu ürünlerin tedarikini nasıl sağlıyorsunuz?
Kullandığımız tüm gıda ürünleri, gerek hayvansal gerek bitkisel, kendi sahipliğimizde yetiştiriliyor. Örnek vermek gerekirse, 400 adet tavuğumuz var, bu çevrede yetiştiricilik yapan bir kişiye emanet ettik. Yumurtalarımız buradaki tavuklarımızdan geliyor. Hatta bu kişi de işlerini büyüttü, belgelerini aldı, organik yumurta satışı yapmaya başladı. Ben de tavuklarımın neyle beslendiğini, nasıl bakıldığını bildiğimden hem evime hem Hunza’ya gönül rahatlığıyla alabiliyorum. Üç tane ineğim var; Kırmızı Yanaklı Fatma’nın ahırında duruyorlar. Fatma Teyze’nin ahırı tertemiz, hayvanlarına gözü gibi bakıyor. Ben de o ineklerin nasıl bir ortamda yaşadığını, neler yediğini bildiğimden hem evimde hem Hunza’da onlardan gelen sütü kullanabiliyorum. Çiğ sütü mü, paket süt mü, çok tartışılan bir konu ama hayır, üretim şartlarını bildiğiniz sürece en güzeli, en sağlıklısı doğal olandır. Doğru insanlarla doğru işler yapıyoruz. Buradaki köylüler kendi bahçelerini ekiyorlar, sera kuranlar var. Ben de ürünlerimi marketten değil, direkt köylüden alıyorum. Böylece her şeyin organik olanına erişebiliyoruz. Bununla birlikte bizde “mevsiminde yeme” yaklaşımı bulunuyor. Ispanak zamanıysa ıspanak içerikli yemekler yapıyoruz. Buğdayımızı bile kendimiz yetiştiriyoruz. Yazdan domates sularımızı hazırlayıp kavanozlatıyoruz, tarhana otlu anne usulü tarhanamızı yaptırıyoruz. Kısacası evime almadığım, çocuğuma yedirmediğim hiçbir şeyi Hunza’ya sokmuyorum.

Hunza’da yapıaln kurumsal etkinlikle hakkında da bilgi alabilir miyiz?
Küçük kapalı gruplar için çok güzel toplantı organizasyonları düzenliyoruz. Çalışanlar bir yandan iş hayatının atraksiyonundan, yorgunluğundan, stresinden kaçıp nefes alıyorlar, diğer yandan da açık ve berrak zihinle daha fazla fikir üretebiliyorlar. Huzurlu bir ortamda konaklama, fine-dining, spor aktiviteleri ve wellness uygulamalarıyla dinlenmiş ve mutlu şekilde evlerine dönüyorlar.
Kurumsal etkinlik düzenleme fikri yolun başında aklımızda olan bir konsept değildi, yolda şekillendi. İş insanlarından oluşan arkadaş çevrem Hunza’yı gördükten sonra burada yapılacak şirket etkinlikleri ve toplantıların ne kadar güzel ve verimli olacağını aktardı. Toplantılar için uygun bir alanımız da bulunuyordu. Bu alanda kullanılacak masa-sandalyeleri, barkovizyon sistemini dahi çevremizdeki iş insanlarının yönlendirmesiyle satın aldık. Ortaya çıkan sonuçtan da çok memnun kaldık. Kartepe’de bu anlamdaş bir ihtiyaç bulunuyordu. Şu an şirket toplantıları için yoğun bir talep ile karşı karşıyayız.

Longevity programlarınızdan bahseder misiniz?
Longevity programlarımızı 6 paket halinde sunuyoruz. Ağırlıklı olarak dış pazarı ve longevity yaşamı bilen kitleyi hedefliyoruz. Kişilere “kaliteli yaşamayı” öğretiyoruz. Buna göre paketler hazırladık.
İki günlük paketimiz, İstanbul’dan, çevre illerden kaçıp gelenlere nefes aldıracak, ruh-zihin-beden bütünlüğünü sağlamaya yarayan bir paket. Ek olarak bir de detoks yani arınma paketimiz bulunuyor. Bu, misafirimizin tercihine göre uygulanan bir paket.
Bunun haricinde 5 günlük, 7 günlük, 14 günlük, 21 günlük paketlerimiz mevcut. 21 günlük paket, “dönüşüm” paketimiz. Bu programa dahil olduğunuzda artık bedenen, ruhen, fikren değişmiş oluyorsunuz. Ruh-zihin-beden bütünlüğünü sağlamış şekilde tesisten ayrılıyorsunuz.
Hunza’da ne kadarlık bir istihdam oluştu? Personelinizin eğitim süreçleri nasıl gerçekleşti?
Hunza’da şu anda 18 kişi çalışıyor, dışarıdan günlük aldığımız temizlikçilerimizle bazen 25 kişiyi bulabiliyoruz. Bu anlamda bölgemize de çok katkımız oldu. Kartepe’de zaten istihdama ihtiyaç vardı, biz de personel ihtiyacımızı Kartepe’den karşıladık. Her zaman tercihim önce Kartepe, sonra İzmit oldu.
Personelimizin eğitimi için hem dışarıdan eğitim danışmanlığı hizmetleri aldık hem de kendi içimizde eğitim süreçlerinden geçtiler. Halen de eğitimlerimize devam ediyoruz. Personelimiz sürekli kurs halinde; şu an İngilizce derslerine devam ediyorlar örneğin. Ek olarak yemek yeme, sohbet etme, servis vb. hizmet sektörü için hayati olan tüm alanlarda eğitimler düzenledik. Bu eğitimlerimiz sürekli devam edecek.
“Hunza” ismi nereden geliyor? Hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Öncelikle “Longevity”den başlayalım. Longevity, “yaşadığın ömrü sağlıklı ve düzgün” yaşamaktır. 9 yıl önce Longevity’e ilişkin eğitimler almaya başladım ve bu işin en derinine inmeyi hedefledim. Araştırmalarımız sırasında gördük ki Hunza Türkleri, dünyanın en sağlıklı kabilesi. Ortalama ömrün 120 yıl olduğu, Guiness Rekorlar Kitabı’na girmiş bir kabileden bahsediyoruz. Bu insanların sırrı nedir, ne yapıyorlar da bu kadar sağlıklı ve uzun yaşıyorlar, merak ettim. Gidip gördüm, 3 gün onlarla birlikte kaldım. Dağın eteğinde, akarsuyun kenarında, kendileri üretip kendileri yiyorlar. Para işlemiyor, domatesin varsa onu verip karşılığında kayısı alıyorsun. Stres yok… Her şey ihtiyaç oranında üretilip tüketiliyor. Onları tanıyınca dedim ki, bizim ismimiz buradan gelmeli. Onların mantalitesinden, bilgeliklerinden, yol gösterişinden ilham aldık. Bunu Longevity yaşamla birleştirip, ruh-beden-zihin bütünlüğüne ulaşmayı hedefledik.

Hunza’nın girişindeki kadın heykelinin anlamı nedir? Bize ne anlatıyor?
O kadın bize o kadar çok şey anlatıyor ki… Şunu söylüyor; bize geldiğinde özüne dön, her şeyini, hayatını, egonu, yaşamını, derdini, sıkıntını şu kapının dışında bırak. Buradan içeri girdiğinde kim olduğunu keşfet, ne olduğunu keşfet ve kendi özüne dön, içindeki benliğini bul diyor. Onun için göğsünü açıyor ve seni kabul ediyor. Mahsa Amini için, ona bir selam göndermek için saçları yok. Mahsa, bir amaç uğruna çabaladı ve tüm dünyada yankı uyandırdı. Demek ki sen de kendi özünde yankı uyandırabilirsin. Kendini keşfederek başlayabilirsin.
Tesiste sürdürülebilirlik konusunda neler yapıyorsunuz?
Doğayı çok seviyoruz ve sürdürülebilirliğe büyük önem veriyoruz. Bu doğrultuda hayata geçirdiğimiz pek çok uygulama bulunuyor. Çatılardan gelen yağmur sularını depolarımızda topluyoruz. Havuzlarımızın, tuvaletlerin ve bahçe sulama sistemimizin sularını bu topladığımız yağmur sularıyla karşılıyoruz. Elektriğimizin bir kısmını kendimiz üretiyoruz. Sistemi henüz tam kapasite çalıştırmaya başlamadık ama ileride tam kapasiteye ulaşacağız. Ayrıca tüm gıda ürünlerimizi kompost ediyor, doğaya geri veriyoruz. Tesiste kızartma yapmasak da kaçınılmaz olarak yağ atıklarımız da oluyor. Bu atık yağları depolayıp, belediyeye teslim ediyoruz. Kağıt ve plastik atıkları ayrıştırıyoruz. Elimizden geldiğince doğayla iç içe yaşayıp onun bizden istediklerini veriyoruz. Çünkü biz doğayı çok seviyoruz, yaşamı çok seviyoruz.






